
Nerede olduğun, nerede yaşadığın, hatta nelere sahip olduğun değil. Nerede olmak istediğin, ne düşlediğin ve elde etmek istediklerin senin derdin. Orada hayali siluetin. Varmak istediğin yerde. Hem de belki kavuştuğun zaman var olmayacağın kadar oradasın. Kazandıktan bir süre sonra duymayacağın hevesle…
Soluk almaya her meylettiğinde; ciğerlerine hayalinin ülkesinden bir nefes girmedikçe, yaşamak için yaşayacaksın. Biraz su, biraz ekmek doyuracak karnını. Belki üstüne bir kahve içeceksin zevk dedikleri bunda mıymış dedirten. İki üç boş sohbet edeceksin, her biri ayrı alemde ama hiçbiri seni çekmeyen zihinlerle. Hepsinin de sonu yalnızlığa çıkacak.
Aradığın; dünyada ama dünyanın bildiğin hiç bir köşesinde bulunmayan. Sanki doğduğunda damağına değmiş, tadını unuttuğun ama hafızana kazık çakan bir hurmanın lezzetinde. Hani rüyanda bulutlara dokunduğunu hissettiğin ama uyanınca tarif edemediğin o haleti ruhiyetle.
Dolaşacaksın satır satır, soru işaretini hep aynı kelimenin sonuna ekleyerek: Nerede? Aramak ömrünün diğer adı. Sayfaların arasına kıvrılacaksın biraz, tanımadığın parmakların tuttuğu kalemlerde kendini bularak. Mürekkebin damlayacak bazen benzer kağıtlara. Neredeyim? Diyerek uyanacaksın. Böyle böyle soluklanacaksın lakin; ne bir nebze daha var olduğun yere ait olacak, ne de hayaline yaklaşacaksın yarım adım daha. Bedenin an’da sıkışacak. Göz ucuyla geçmişe bakarken, parmak uçların değemeyeceğin hayallerinin sadece bir kulaç gerisinde sızlayacak. Ruhun bir deniz kıyısından izlerken kaçan gemileri, sen elinde biletin ile bekleme salonundan hüzünle ayrılan olacaksın.
Gitmek…
Yürüyüp gitmekte ne var? Ruhunu bekleyip durduktan sonra bir yerlerde, gelir mi diye.. Bedenin hayat merdivenlerinde ayakkabılar eskitirken, ruhun hep o deniz kıyısına uzayıp uzayıp duracak.
Yazan: Beyza Karaaytaç